cookie

We use cookies to improve your browsing experience. By clicking «Accept all», you agree to the use of cookies.

avatar

Renk ahenk

@alpasli

Show more
Advertising posts
214
Subscribers
No data24 hours
No data7 days
-1030 days

Data loading in progress...

Subscriber growth rate

Data loading in progress...

ANALAR (öyle çok dalmışız ki kendi sularımıza analara ağlamayı unuttuk) 1/ suçsuz zorba döndüm baktım anam var daldım oyuncağıma döndüm baktım anam yok kırıldı kanatlarım yaşayanlar ölür elbet bilirim biz adını koymadan da vardı o gerçek dolaşırdı kanımızda o zorba gülerdi gözlerimize o çayırçingenesi yaşamayı günden güne gülleştirerek dostum dostum güzel dostum bilirim de bulutun ne olduğunu yakarım da hidrojeni kimya kitaplarında bakamam bulutlara hele de akşam akşam hele de günbatımı bakamam bulutlara yüreğim sızlamadan #acılaratutunmak Hasan Hüseyin Korkmazgil Mehmet Taştekin; Teşekkür ederim; Babaannemin bu kara saçlı fotoğrafına.
Show all...
Madem, geç vakitlere dek, Kalınamıyor daha kayalıklarda; Bari aramızda konuşalım, Gel, Şöylece bir, olduğumuz gibi; Çiğ için olmadıktan sonra, Şiirlerde n'olacak yani? Bir ağu hançerin, İçimize işlediği bu gece için Olmadıktan sonra; Şiirlerde n'olacak yani? Bu tan kızıllığı için, Olmadıktan sonra; İnsanın vurulmuş yüreğinin, Ölüme hazırlandığı, Şu viran köşe için olmadıktan sonra Şiirlerde n'olacak yani? En çok gece, geceleyin: Kıyamet gibi yıldızlardır, Dolmuşlar hepten ırmağa; Bir kurdele gibiler, Fakir fukara dolu evlerin Pencerelerindeki.. Bir ölen var, Onların evlerinde; Bürolarda, hastanelerde belki, Belki asansör ve madenlerde, İşlerinden oldular. Onulur şey değil yaraları, Yaratıklar, Acı çekiyorlar. Her yanda dert yanış, Her yanda, Vay şuymuş vay bu; Pencereler, Göz yaşıyla dolu, Aşınmış eşikler, Göz yaşından; Yüklükler ıslak, Bir dalga gibi Halıları dişlemeye gelen Göz yaşından, Oysa ki yıldızlardır akar Uçsuz bucaksız bir nehirde. Federico, Dünyayı görüyorsun. Yolları görüyorsun, Sirkeyi görüyorsun; Birkaç ayrılıştan, Taşlardan, raylardan gayrı, Kimseciklerin kalmadığı, Köşeden: Duman ha deyince, Zalim tekerleklerine; Hoşça kalları görüyorsun, İstasyonlardaki.. Her yanda, sorunlar koyuyorlar, Çeşit çeşit insan var: Kanlı bıçaklı kör var, Öfkelisi, ümitsizi var, Yoksul var, tırnak ağaçları var; Şunun bunun sırtından, Geçinmek sevdasıyla; Harami var. Hayat böyle, Federico, Ey babayiğit, Ey kara sevdalı adam. Sana, Dostluğumun sunabileceği şey İşte bunlar.. Sen de epeyce şey biliyorsun Şimdiden. Yavaş yavaş, daha da, Öğreneceklerin var. . . Federico García Lorca'ya Yanık Şiir Pablo Neruda Çeviren: Enver Gökçe
Show all...
Issız bir evde, Korkudan ağlayabilseydim; Gözlerimi çıkarabilsem de, Yiyebilseydim; Senin sesin için yapardım Bunları, Yaşlı portakal ağacı sesin; Senin şiirin için yapardım Bunları, Çığlık çığlığa fışkıran şiirin. Baksana, Maviye boyuyorlar hastaneleri, Senin için; Kıyıdaki kenar mahalleleri Ve okullar, Senin için büyüyorlar; Tüy salıyorlar, Yaralı melekler; Pullar örtünüyor, Düğün balıkları; Deniz kestaneleri, Göğe uçuyorlar; Siyah tülleriyle terzi dükkanları: Kanla doluyorlar, kaşıklarla, Senin için; Ve, Yutuyorlar, Yırtılmış kurdeleleri; Öz canlarına kıyıyorlar, Öpüşe öpüşe; Ve ak sadeler giyiniyorlar. Bir şeftali ağacı Giyinip de, Kuş gibi seğirtirken sen; Kasırga gibi fırıl fırıl, Bir pirinç gülüşüyle gülerken; Türküler çağırdığında; Allak bullak ederken, Atardamarlarını, Dişlerini, gırtlağını, Parmaklarını; Vay ne şirindin, Kahrolurdum ben Kahrolurdum ben Kızıl göller için: Güz ortasında bir şahbaz at Ve kana belenmiş bir tanrıyla, Beraber yaşadığın. Kahrolurdum ben, Mezarlıklar için: Gece, sesi kısılmış Çanlar arasından, Suyla, mezarlarla küllenmiş Nehirler gibi geçen; Nehirler: Hasta asker koğuşları sanki, Tıklım tıklım dolu; Ve matem yağlı ölüme, Çürük taçlı mermer şifreli ölüme, Nehir nehir gelen ölüme doğru; Birdenbire taşıveren nehirler. Gece, ayakta, ağlaya ağlaya, Boğulmuş çarmıhların geçişini Seyrederken sen; Kahrolurdum seni görmek için: Bak, Ölüm nehrinin önünde ağlıyorsun Perperişan; Garip kalmış köşelerde başın, Durmaz ha, durmaz gözlerin Ağlar yaşın yaşın. Gece ve çıldırasıya yalnız, Külleri ısıra ısıra; Dumanı, gölgeyi, unutmayı: Siyah bir huniyle yığabilseydim, Trenlerin, gemilerin üstüne; Filizlendiğin ağaç için, Yapardım bunları, Topladığın, Yaldızlı su yuvaları için; Sarmaşık için, Yapardım bunları; Gecenin sırrını sana ileterek, Kemiklerini saran Sarmaşık için. Islak soğan kokusu gelen Şehirlerden, Seni bekliyorlar; Boğuk bir sesle, Şarkı söyleyerek Geçesin diye. Yeşil kırlangıçlar, Saçlarının arasına yapıyorlar, Yuvalarını; Dilsiz sperma sandalları, Peşin sıra geliyorlar; Sümüklü böcekler, haftalar, Yelkenleri düşürülmüş serenler, Kirazlar da, Dönüveriyorlar ossaat: Gözükünce solgun başın, On beş gözlü başın, Al kan içindeki ağzın. Şehrin otellerini, İsle doldurabilseydim; Hıçkıra hıçkıra, Yok edebilseydim Çalar saatları; Ezik dudaklarıyla yaz ayı, Evine nasıl gelecek, Göreyim diye Yapardım bunları; Yığın yığın insanların, Melil mahzun tantanalarıyla Ülkelerin, İşlemez sabanların, Gelincik çiçeklerinin; Mezar kazıcıların, süvarilerin, Kanlı haritaların, gezegenlerin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. Küllerle örtülü dalgıçların, Uzun bıçaklarla delik deşik olmuş Meryem Ana tasvirlerini Sürüte sürüte gelen maskelerin; Damarların, köklerin, hastanelerin, Karıncaların, su gözelerinin, Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye; Yapardım bunları. İçine kapanmış atlının Örümcekler arasında öldüğü Bir yatakla, Gecenin; Kinden, dikenlerden bir gülün, Sarıya çalan bir geminin, Rüzgarlı bir günle, bir bebeğin; Evine nasıl geldiklerini Göreyim diye: Yapardım bunları. Ben, Oliverio, Norah, Vicente Aleixandre, Delia, Maruca, Malva, Marina, Maria Luisa, Larco, La Rubia, Rafael Ugarte, Cotapos, Rafael Alberti, Carlos, Manolo Altolaguirre, Bebé, Molinari, Rosales, Concha Méndez, Ve daha da unuttuklarım; Evine nasıl gelecektik, Göreyim diye Yapardım bunları. Gel de taçlar takayım, Gel, sağlık esenlik delikanlısı, Gel, kelebek kıravatlı civan; Sen ey, Sonsuz hür siyah bir şimşek gibi: Pırıl pırıl insan;
Show all...
Bir arkadaşım vardı, can arkadaştı, yalnız ... kötü kötü öksürürdü. Ateşçiydi meslekten - küfeyle kömür taşır külleri atardı on iki saat gece vardiyasında. Gözleri geliyor gözümün önüne ateşçi arkadaşımın. O gözler ki içerdi adeta kurumlar arasından bir yol bulup süzülen ve küçük barakamıza giren güneş ışınlarını tek tek. Nasıl da alevlenirdi hummalı susuzluğu bahar günleri, dışarda yapraklar hışır hışırken. ve kuşlar sürülerle geçerken gökyüzünden. Duyardım gözbebeklerindeki yalvarışı. acıyı görürdüm, o ölümcül acıyı! Öylesine küçüktü dileği o gözlerin - baharı, öbür baharı görmek... Geldi bahar bütün güzelliğiyle: güneş, ılık hava ve gülleriyle. Bulutsuz gökyüzünde yayıldı bir menekşe kokusu. Ama onun içi karanlıktı içine çöken günlük hayat öylesine sıkıcıydı... Derken. birden değişti her şey. Motor başladı teklemeye. - Gacur gucur bir ses ve... stop etti. Bilmem neden. belki de ateşçinin ölmesinden. Belki tam böyle değil. Belki acıkmış motor, bekliyordu emektar bir el kürek kürek kömür atsın diye vaktinde ateşe. Evet. belki de. Bilemiyorum. Ama öyle geliyor ki bana, bütün o patırtı içinde. soruyordu sızlana sızlana: «Öteki gene nerede?» O - öteki - öldü. Ama işte - dışarda bahar. Uzaklarda ok gibi gidiyor kuşlar. Onları göremeyecek bir daha. Böyle bir arkadaşım vardı... Can arkadaştı!... Yalnız kötü kötü öksürürdü. Ateşçiydi meslekten. Küfeyle kömür taşır, külleri atardı on iki saat gece vardiyasında. . . Anı Nikola Vaptsarov Çeviri: Erdal Alova
Show all...
Cam kurtlar var gecenin suyunda İçilse şehir; yırtılmış taşların İade edilmiş melekler örttüğü Eski, imdat, tahlilsiz hikaye! İsraf edilmiş tayfalarla gelecek Uzattığım, uzatırken içine Tıkandığım menekşe! belli Belirsiz bir yaz ayında Sözgelimi ekim, sözgelimi kiraz Kırılacak bir tamburla geçecek Önerdiğim, önerirken dibine Çöküverdiğim efsane biraz; sesi yeis Sesi sabahlara kadar dinlediğim radyo Sesi oradan oraya oratoryo Sesi koynuma giren sesi koynundan çıktığım Sesi el konulmuş şeytan Sesi el kadar masumiyet Sesi hür siyah üzerine çalakalem mavi tül Sesi tül mavi üzerine nakşedilmiş siyah gül Sesi beni hep döven abim Sesi beni kovalayan polis Sesi bıçaklanışım, bıçaklanır Bıçaklanmaz eriyişim; kabullenilişim; Ah ben nerdeymişim, ben kimmişim de Talazlanmış, tozlanmışım! üstümü süpür rüzgar! Şimdi şikayetim var! çalıntı kalplerle kirlenmişim! Ağlat beni özgürlüğüm, ağlat! gözyaşlarımla Yıkanırım, belki öyle başlar kim bilir Gökyüzünden yeryüzüne doğru Ölü bir hava kabarcığı gibi yükselişim!.. . . Anahtar Prens Küçük İskender
Show all...
BERTOLT BRECHT TÜRKÜSÜ Düşünmek bir tuzaktır Akıl dürter huzuru Mutlu yaşamak için Aptal olmak gerekli Güzellik marifetti Marlyn Monroe ölünce Birdenbire bilindi Çirkinliğin değeri Yiğitlik ve cesaret Gayet gereksiz şeyler Bunun sonu hep hüzün Korkaksan ömrün uzun Çok meraklıdır Brecht Cinfikir soru sorar Bu adamlar örneğin Nerden zengin oldular? Hepsi gıcık kaptılar Adamlar bir oldular Çok sorular soranı Ülkesinden kovdular. Düşünmek bir tuzaktır Akıl dürter huzuru Mutlu yaşamak için Aptal olmak gerekli. (Üç Kurşunluk Opera, 1995) FerhAntoloji, S. 552 Ferhan Şensoy ( 1951 - 2021 )
Show all...
2014 yılının sonbaharında bir yağmur damlası, diğer damlalardan ayrılarak küçük ortalı bir şehrin tenha sokaklarından birine düştü. Çok yakınında bir su birikintisi vardı ve ne acı ki birikinti berraklığını kaybetmeye, çamurla tanışmaya başlamıştı. Saflığını korumak için yaptığı perhiz bitiyor, toprak onu kendine çekiyordu. Yağmur damlası bir oğlan çocuğu gibi savruk ve isyankâr, seslendi birikintiye: – Yolculuk nereye? Birikinti ürperdiğinden mi, telaştan mı bilinmez, hafifçe titredi ilkin; ardından yanıtladı damlayı: – Bir göl olmak istiyordum, ama kaderim buymuş, dedi. – Gölle konuşmuştum, dedi damla, onun da derdi deniz olmak. – Denizin emeli de okyanus olmak aslında, bizim sorunumuz hep aynı, dedi su birikintisi. – Birinin bu çoğalma, artma hırsına son vermesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bir okyanus kaç damladır, sayabilene aşk olsun. Hem nereye varabilir ki büyümek, içinde bir şey değişmiyorsa? Tebessüm etmeye çalıştı su birikintisi. Mümkün değildi. Nehir olmak hakkındaki bilgisizlikleri tabiatı şaşırttı. Paslandığı için açılamayan baraj kapakları suyun altına alıp gizlediği uygarlıkları unutturmanın hazzıyla sakindiler. Yağmur damlasının kendi kendine uydurduğu masallardan bir su felsefesi asla çıkamazdı. Oysa suyun karakterleri birbirlerinden çok farklı birer yol çizmeye karar verdiklerinde 2014 yılının sonbaharı henüz yeryüzüne ulaşmamıştı. Uzaya yakın bir yerde durmuş, su topluyordu. Ekibini kuracak ve öyle gelecekti. Sonbahar gerekirse kostümsüz, dekorsuz, hatta metinsiz çıkacaktı sahneye. Ona biraz şarkı, biraz keder, biraz terk yetecekti. Yağmur damlası dalgınlıktan kurtulunca her an kurumaya hazır olduğunu hatırladı. Bu gidişle bırakın göl, deniz, okyanus olmayı bir birikintiye bile katılamayacak, yokluğa karışacaktı. – Bana yardım etmelisin, diye seslendi su birikintisine, ömrümle ilgili bir sorunum var. – Evet, buharlaşıyorsun, dedi su birikintisi. – Ama ben ihtiyarlamadan gitmek istemiyorum. – Bana eklenmen gerek, gayret et bir parça. Yaklaşmalısın. Vakit daralıyor. Yağmur damlası su birikintisine akmak için hareket etti. Ancak bu kere de mesafe aldıkça iz bırakarak azaldığını hissetti, ilerledikçe bir kısmı yerde, geride kalıyordu. – Ha gayret, dedi su birikintisi, çabala biraz. Kaldırma kuvvetini unutma. Kaldır kendini. Suyun kaldırma kuvveti suyu da kaldırabilmeli. Olmadı. Yağmur damlası su birikintisinin az uzağında temelli kalıverdi. – Yapamadım, diye kesik kesik fısıldadı, keşke başka bir şeye benzeseydim. Tebessüm etmeye çalıştı su birikintisi. Bu kere becerdi. – Ne göl, ne deniz, ne okyanus, dedi, hatta nehir bile değil, bir gözyaşı damlası olabilseydin, her yere gidebilirdin. Gözyaşı her yere gider küçük kardeşim. 2014 yılının sonbaharında bir yağmur damlası, diğer damlalardan ayrılarak küçük ortalı bir şehrin tenha sokaklarından birine düştü. Başlamadan biten macerası tüm suları üzdü. . . Su veya Ruhi küçük İskender
Show all...
eskiden bir sesim vardı benim; şimdi uzakta. çınlar belki bir köprünün altında. yitirdiklerim de oldu kazandıklarımın yanında. eskiden bir yüreğim vardı benim; şimdi uzakta çarpar belki bir çocuğun odasında. yitirdiklerim de oldu kazandıklarımın yanında. bir ben kaldım şimdi tek yakın bana. ama ben eskiden de hep böyle yalnız çıkardım yola. . . Yol Şarkısı Metin Altıok
Show all...
“Günler birbirinden ayrılır, fakat gecenin tek bir adı vardır.” . Elias Canetti ° Hızlandırılmış Cinayet Kursları işin bir şehrin yakınlarında mola verdik; terlemek etin ağlamasıdır: Buna inanıyor aramızdan bazıları. Gecenin büyük karanlığı göğe, gözlere ve kalplere indiğinde elbette bizim de sıkarak kanatacağımız bir yaramız, anlatırken yarım bırakacağımız bir hikâyemiz, herkesten gizlediğimiz berbat bir sevgilimiz beliriverir diye umut ediyoruz. Bir şehrin yakınları: Ya surlarla şevrilidir şehirler ya da oralara atılmış mezarlıklarla. Еlenler de düşmandır çünkü. Ve geri gelip saldırmasınlar, yeni yetişen çocukları ölümle korkutmasınlar diye silahlarımızın tetiklerine çok güvendiğimiz bir duayı kazımışızdır tırnaklarımızla. Hızlandırılmış Cinayet Kursları için hergün içimizden birini kesiyoruz en keskin şakalarla. Yaşarsam kurtaracağım seni bu cennetten. Psikiyatristlerle rahipler aynıdır; onlara günahlarınızı anlatırsınız. İkisi de bundan nefret eder. Aralarındaki fark, psikiyatristlerin bu sıkıcı iç döküşlere hiç katlanamadıkları için en azından iş olsun diye vizite ücreti altında para talep etmeleridir. Bazı anneler çok iyi üzülür. Meslekleridir bu. Diz çökmüş, yerdeki deliğe dayamış gözünü, içeri bakıyor bir oğlan çocuğu. — Neyi gözetliyorsun, diye soruyorum. — Kardeşim geçen ay sıtmadan öldü; buralara gömdüler. ёimdi orada ne yapıyor, ona bakıyorum, diyor. Sanki deliğin içinden de bir göz, dışarıyı seyrediyor. Gözgöze iki kardeş. Biri dışarı çıkmak için kaşık olmuş, toprak atıyor. Diğeri içeriye saplı çatal. Bense bıçağım bu köy ağıtında. Tırnağına kadar kör beyaz. Mutsusuz. Korkarım, bu gece tanrı artık çalışmaz. Kapitalist, osuruğunu bile nasıl satacağını planlayan kişidir. Tek derdi, ambalaj masrafı olmasın diye kıçının da pazara girmiş bulunmasıdır. Herkes bir dine bağlı olabilir. Ancak o dinin peygamberi bir tanedir. Uğraşmaya değmez. — Çok hassassın bu gece! — Seninle konuşuyorum. Altını tartıyorsan hassas terazi lazım! İroninin sentetik istismarında sen “sen” olsan ne çıkar, ben “tetik” olsam ne çıkar.. °°° İnsan, yalnızlığıyla alay edebildiği sürece hayatta kalır. Bundan vazgeçer geçmez de ölür. Ressamlar resim yapmayı itip hayatın makyajını silmeli. Gezegen gotik kadınların elinde. Arkadaşım daima suç ortağımdır. Salıyı Perşembeye Bağlayan Gece (uyuşturucu travmaları üzerine kurulu bir tiyatro oyunu adı) On Üçünden Sonraki Cuma ( bir korku filmi adı ) Yaşadığınızdan asla tam anlamıyla emin olamazsınız. Zaten yoktunuz; o yüzden tanrıydınız. — Neden bu kadar yalnızım, diye sordum tanrıya. — Senin ağacından orman olmaz, diye yanıtladı. Kovalıyorsa sizi kötü adamlar, gidip bir orkestranın içine saklanın. . . Galileo’nun Pergeli küçük İskender
Show all...
"Bu beni dehşetli bir ihtiyaçtan alıkoymuyor – hadi söyleyeyim – dinden. Sonra gece dışarı çıkıp yıldızları resmediyorum” Van Gogh’un kardeşine bir mektubundan Şehir yerinde değil, sıcak gökyüzünde boğulan bir kadın gibi yükselip kayan karaşın bir ağaç dışında, Şehir sessiz, kaynıyor gece onbir yıldızla Ah! yıldızlı yıldızlı gece! Ben böyle ölmek istiyorum Hareket halinde. Her biri canlı Ay bile esniyor turuncu rengiyle sürmek için çocukları, bir tanrı gibi, gözünden Yaşlı ve esrarlı bir yılan yıldızları yutuyor Ah! yıldızlı yıldızlı gece! Ben böyle ölmek istiyorum: Atılıp kollarına gecenin canavarının o büyük ejderha tarafından yutularak hayatımdan kopmak istiyorum, izsiz işaretsiz ne bir dans ne bir ağlama. . . Yıldızlı Gece Anne Sexton Çeviren:Dilek Değerli
Show all...