cookie

Ми використовуємо файли cookie для покращення вашого досвіду перегляду. Натиснувши «Прийняти все», ви погоджуєтеся на використання файлів cookie.

avatar

Ahmet Polat

Yazılarımı ve önerilerimi paylaştığım Telegram kanalım.

Більше
Рекламні дописи
513
Підписники
Немає даних24 години
-27 днів
-1430 днів

Триває завантаження даних...

Приріст підписників

Триває завантаження даних...

Yoldaki Fikirler Podcast'in yeni bölümü YAYINDA! 80 yaşında olan Emekli öğretmen dedemle olan muhabbetimiz yeni bölümde yayında. Bu vesile ile tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlarım. 1960'lar Türkiye'sinde okumak ve yaşamak konulu bir sıcak muhabbet oldu. Keyifli dinlemeler. https://open.spotify.com/episode/2HG7W7SuJ8Y8lV96T6h7J7?si=FeMfO_TlQ3-sjSAdjIwl9w
Показати все...
6
80 yaşında olan Emekli öğretmen dedemle olan muhabbetimiz yeni bölümde yayında. Bu vesile ile tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlarım. 1960'lar Türkiye'sinde okumak ve yaşamak konulu bir sıcak muhabbet oldu. Keyifli dinlemeler. https://open.spotify.com/episode/2HG7W7SuJ8Y8lV96T6h7J7?si=FeMfO_TlQ3-sjSAdjIwl9w
Показати все...
Dün gece 9'dan sabah 5.10'a kadar 8 saat hocalarımla beraber Karaciğer nakil ameliyatına girdim. Tabiri caizse 1 insanın yaşama ihtimali için canla başla çalıştık. İlk deneyimimdi herkes yorgun düştü ama muhteşem bir şeye vesile olduk. Nöbet ertesi dinlenmek için yatağıma yattığımda baygın düştüm ama birkaç saat sonra bel ağrısından uykudan uyandım. Bütün bunları ne kadar emek ve çaba verildiğini bilin diye yazıyorum. Bir can yaşasın diye ne büyük emek verildi. Üstelik kardeşi diğer kardeşine karaciğerinin büyük kısmını verdi. Sapa sağlam bir adam da büyük bir ameliyat geçirdi. Bir ekip alıcıya ameliyat yaparken bir ekip de donörden karaciğeri çıkartmak için uğraş verdi. Ve sadece karaciğeri çıkartma işi 8 saat sürdü.  İşte bu sebeple bir yerde bir can yaşasın diye bu denli mücadele verilirken başka bir yerde binlerce canı birkaç bomba ile öldüren bir zulmün oluşu daha çok zoruma gitti. Hastanelerde böyle büyük çabalar emekler verilirken üzerlerine bomba yağdırılmasına daha da çok öfkelendim. Bu katillerin, soysuzların zulmüne seyirci kalmamalıyız.
Показати все...
17👍 5
00:40
Відео недоступнеДивитись в Telegram
Gazze'de bir doktor hanımın dünyaya haykırışı "Duy Ey Dünya SESSİZ KALMANIZ HARAMDIR"
Показати все...
7.25 MB
😢 7
Gazze'de insanlık suçu işleniyor. İsrail'in zulmü her gün daha da büyüyor. Bugün bombalanan Mamedani (Al Ahli) Hastanesi hayatımda unutumayacağım ve kimsenin de unutmaması gereken büyük bir terör eylemidir. 1000'den fazla masum insan hastanede hastalıklarla mücadele ederken öldürüldü. Bu aşağılık saldırı yüreklerimizi yaktı. 17 Ekim 2023 gecesini unutmayacağım. Oradaki insanların yaşadığı korku ve paniğin boyutunu hayal dahi edemiyorum. Dünyanın en büyük açık hava hapisanesine dönüştürülmüş Gazze şimdi de soykırıma maruz kalıyor. Savaş ahlakından kendini olabildiğince uzak tutan katil İsrail günlerdir kimyasal bombalarla zulmünü olmayacak seviyelere çekiyordu. Ama bu son yaptıkları hamle ile insanlığın en aşağılık seviyesine bizi şahit kıldılar. Hastane bombalamak hiçbir izahı olmayacak terör eylemidir. Lanet olsun katil İsrail'e. Lanet olsun bu zulmü yapanlara. Kahrolsun bebek katili İsrail.
Показати все...
👍 6
"Filistinliler de topraklarını satmasalardı!" diyen sığ bakışlı insanlara birkaç lafım var. Bu yazımı dilediğiniz gibi paylaşabilirsiniz. Bu algının kırılması gerektiğini düşünüyorum. İlber hoca da “satmışlardır, satmadı diyen zır cahildir / satıp satıp Beyrut’ta yemişlerdir” derken aslında konuyu cevaplamış. Bir detay var o cevapta: “Satıp satıp Beyrut’ta yemişlerdir” diyor ya; tam da orada cevap aslında! Nasıl mı? Şöyle: O dönem -ki bizim topraklarımızda bile G. Doğu Anadolu’da benzeri çok olan- “Toprak Ağaları” dönemi, bkz: “Landlord” kavramı. Geniş topraklara sahip az sayıda zengin bir azınlığı tarifler “toprak ağalığı” di mi? Hani Şener Şen canlandırır ya bir filminde, “Sataram ha köyü akıllı olun marabalar” der ya işte onun benzeri bir durum o zaman yaşanan. Satılan toprağın %20’si Lübnanlı Maruni Hristiyan bir toprak ağasının mesela. Gariban köylülerin canı sıkıldı “ya satalım şu tarlayı, toprağı varıp gidelim Beyrut’a günü gün edelim” dediklerini düşünenler de "zır cahiller" sınıfına rahatlıkla girecektir. Devlet otoritesinin zayıflayıp dağıldığı, işgalin ayak seslerinin duyulduğu, insanların gelecek ve güvenlik endişesi taşıdığı, bölgede Latin Amerika’ya göç furyasının yaşandığı, Yahudi yerleşimcilerin akın akın tarım işletmeleri kılıfıyla gelip çoğaldığı bir dönem koşullarını hiç göz önünde bulundurmamak da cehaletin belirtisidir. Üzerinde yaşadıkları toprağın sahibi olmayan, marabası oldukları toprak ağasının satıp sıvıştığı yüzbinlerce gariban fakir köylünün vatanını sattığını düşünmek ne kadar da sığ bir bakış. Ne kadar da bu masala inanabiliyor insanlar. Yalanlar çokça zikredilince doğruları gölgeliyor.  O toprakları Selahaddin Eyyübi fethettiğinde Yahudilerden almadı. Yahudileri süren Roma’nın devamı Hristiyan Doğu Roma’dan aldılar. Aldıklarında Yahudilerin en kutsal alanı olan Süleyman Mabedi’nin olduğu alan şehrin en pis yeriydi, Kudüs’ün çöplüğüydü. Müslümanlar orayı temizledi, mescit yapıp “aslına, asli amacı olan bir Allah’a ibadet edilen bir yer haline getirdi”. Haçlılar geldi Yahudi ve Müslümanları kesti. Yahudilerin Kudüs’e girişlerini yasakladı. Pagan Roma döneminde senede bir gün uzaktan gelip Kudüs’ü seyretmelerine izin veriliyordu. Onlar bunu dahi yapmadı. Yahudiler Kudüs’ü ancak yine Haçlılar sonrası İslam egemenliği dönemlerinde gelip görebildiler. Osmanlılar “Kudüs’e gelen Yahudilerden yasa dışı vergi alınmaması” konulu sultan iradeleriyle, fermanlarıyla korudu haklarını. Bunca bariz bir durum ve tutum varken hâlâ Filistin'in haklı davasına gölge düşürme telaşında olanlar dönsünler ve vicdanlarıyla bir hesaplaşsınlar. Açık hava hapisanesinde hürriyetten yoksun bir halkın kendi topraklarını almak için hamle yapmasından daha tabii ne olabilir ki! Hele karşısında böyle vicdansız bir İsrail varken. Ki bu İsrail her bahanede Gazze'yi bombalıyor nice mazlumun nice çocuğun kanına giriyor.  Ukrayna kendi mücadelesini verirken direnirken kahraman oluyor, Filistin terörist. Suriye halkı ülkesini terketmek zorunda kalınca korkaklar kaçıyorlar deniyor, Filistin mücadele edince orada durmasınlar o zaman deniyor. Böyle kirli bir medya algısıyla ne denlidir akıllar bulandırılmakta. Bu akıllar ne kadar sığ olurlarsa tabi o kadar da kolay oluyor bulandırmak. Okumadan kulaktan duyma sözlerle ne de kolay değil mi "Filistinliler de satmasalardı topraklarını" demek. Yazılarımı Whatsapp kanalımdan da takip edebilirsiniz: https://whatsapp.com/channel/0029VaBpiHpHLHQa6i4gA146
Показати все...
Ahmet Polat

WhatsApp Channel Invite

8👍 5
Yüreğimizi yakan onlarca acıya o kadar dar vakitte şahit olur hâle geldik ki artık vicdanımız körelmeye başladı. Bu yazıyı okuyan herkese soruyorum. Yeni bir savaş haberi, yeni bir afet haberi, yeni bir cinayet haberi ya da herhangi yeni bir trajik haber gördüğünüzde duyduğunuzda 5 sene öncesine göre nasıl karşılıyorsunuz? Normalleşiyor değil mi? Depremler, seller, orman yangınları, salgın hastalıklar derken ölüm bizden uzak olduğu vakit ne kadar da sıradanlaştı değil mi? Elbette tamamiyle körleşmedi duygularımız, elbette üzülüyoruz, yaşanılana duygudaşlık yapmaya çalışıyoruz ama geçmişe göre hayli azaldı. Bu insanın alışma dürtüsünden başka bir şey değil. Kötü kokulara zamanla duyarsızlaştığımız gibi kötü haberlere de duyarsızlaşmamız hayatımızı sürdürebilir halde yönetebilmemiz için gerekli. Bu tabiatımızda var. Ama vicdanımızın körleşmemesi için çabalamak zorundayız. Çünkü körleşen vicdanların, sağırlaşmış kulakların, görmeyen gözlerin olduğu bir dünyada toplumlar olarak yaşamak çok ama çok zor. Hümanizm dedikleri meseleden çok ama çok uzaklaşıyoruz. İnsanların öldüğü yerde vicdanlar körse insanlık da ölmüştür. Bunu unutuyoruz. Biz vicdanlarımızı bileylelemez de keskinleştirmezsek, olanlara karşı ses çıkartmaya dahi üşenir normal görürsek bir zaman başımıza gelir ve insanlık denen duygudaşlığın arayışına hapsoluruz. Ne kadar bağırsak da sesimiz istediğimiz kadar duyulmaz. İnsanlığı ben 6 şubatta gördüm. Şükür ki vicdanların körleşmediği bir vakitmiş. On binlerce insanın yardıma koşuşuna şahit oldum. Evimiz yıkılınca başka şehirlere gitmek zorunda kaldığımızda oradaki insanların gözlerinde yüreklerinde gördüm. Şükrettim var olan insanlığa. Bir gün aklımın ucundan geçmezdi depremde evimin yıkılacağı ve oradan oraya savrulacağım. O zaman en çok sizi dinleyen, sizi gören, size tebessüm eden insanlara ihtiyacım olacağını bilmezdim. Eczanelerde ilaç aradığımda bir eczacı abinin yaşadıklarımı sorması ve bir anda içimi boşaltarak ona yaşadıklarımı anlatacağımı bilmezdim. O eczaneden çıktığımda çok kıymetliymiş dedim şu insanlık. Velhasıl ihtiyaç duymuş birinden okuyorsunuz. Bir yerde insanlığa dair ihtiyaç varsa en azından ses çıkartabilmeliyiz. Bunu başkası için değil en başta kendimiz için körleşmeyip sağırlaşmamamız için yapmalıyız. İnsanlıktan nasibini almış olanlardan olalım. Nerede ihtiyacımız olacağını bilemeyiz. Yazılarımı Whatsapp kanalımdan da takip edebilirsiniz: https://whatsapp.com/channel/0029VaBpiHpHLHQa6i4gA146
Показати все...
Ahmet Polat

WhatsApp Channel Invite

👍 5 3👏 1
Sonbaharın yağmurları altında yürüyorum bu sokaklarda, adımlarımın yankısı yalnızlığımın yankısı gibi kulaklarımda çınlıyor. Yıllardır yaşadığım şehir bana yabancı olabildiğince yabancı. İşte böyle anlarda yalnızlığı sorguluyor insan. Yarınını sorgularken buluyor. Bir zamanlar bu sokaklar, bu caddeler kalabalıktı. İnsanlar birbirine karışır, hayatın coşkusunu birlikte paylaşırdık. Ama şimdi herkes kendi dünyasında, kendi sorunlarıyla baş başa. Üstüne bir de deprem felaketi iyice yalnız kıldı şehrimi. Yalnızdık işte ben ve Malatya. Sonbaharın yağmuru camlara vururken, içimdeki bu yalnızlık duygusu daha da derinleşiyor. Belki de yağmur, içimizdeki duygusal yağmurları temsil ediyor. Hepimizin hayatında zaman zaman yağmur damlaları gibi düşen anlar olur. Evini kaybetmek, şehrini kaybetmek, bir dostu kaybetmek, hayatta bir dönüm noktasına gelmek... İşte bu anlar, yalnızlığın kötü yanlarını ortaya çıkarır. İçimizdeki bu yağmur, ruhumuzu sular ve acı verir. Yalnızlık sadece kötü hisleri değil elbette. Aynı zamanda iyi hisleri de beraberinde getirir. İnsan kendini yalnız hissettiğinde, kendi iç dünyasını keşfetme fırsatı bulur. Belki de bu yalnızlık, insanın içsel büyümesini sağlayan bir öğretmendir. Belki değil gerçekten de öyledir. Acımasızdır ama çok iyi öğretir. Sonuç olarak, yalnızlık hem iyi hem de kötü hislerle dolu bir deneyimdir. Hem güzellikleri hem de zorlukları içinde barındırır. İnsanın kendi yolculuğunda bu duyguları deneyimlemesi, onu daha derin bir anlayışa ve kendini keşfetmeye yönlendirir. Yalnızlık dozunda olduğunca iyi bir ilaçtır. Fazla olduğu zaman zehir gibir.
Показати все...
8👍 2
Sonbaharın yağmuru camlara vururken, içimdeki bu yalnızlık duygusu daha da derinleşiyor. Belki de yağmur, içimizdeki duygusal yağmurları temsil ediyor. Hepimizin hayatında zaman zaman yağmur damlaları gibi düşen anlar olur. Evini kaybetmek, şehrini kaybetmek, bir dostu kaybetmek, hayatta bir dönüm noktasına gelmek... İşte bu anlar, yalnızlığın kötü yanlarını ortaya çıkarır. İçimizdeki bu yağmur, ruhumuzu sular ve acı verir. Yalnızlık sadece kötü hisleri değil elbette. Aynı zamanda iyi hisleri de beraberinde getirir. İnsan kendini yalnız hissettiğinde, kendi iç dünyasını keşfetme fırsatı bulur. Belki de bu yalnızlık, insanın içsel büyümesini sağlayan bir öğretmendir. Belki değil gerçekten de öyledir. Acımasızdır ama çok iyi öğretir. Sonuç olarak, yalnızlık hem iyi hem de kötü hislerle dolu bir deneyimdir. Hem güzellikleri hem de zorlukları içinde barındırır. İnsanın kendi yolculuğunda bu duyguları deneyimlemesi, onu daha derin bir anlayışa ve kendini keşfetmeye yönlendirir. Yalnızlık dozunda olduğunca iyi bir ilaçtır. Fazla olduğu zaman zehir gibir.
Показати все...
Üniversite sınavlarında Türkiye 56.sı olmuş, Boğaziçi’ni birincilikle, Harvard’ı 4.00 ortalamayla bitirmiş, üstüne de Cambridge’de Doktora yapmış Özgür Bolat tüm bu başarıların ardından şaşırtıcı şekilde bunların önemsiz olduğuna kanaat getirmiş ve şunları söylüyor: “Ben Türkiye’deki insan yetiştirme modelini hem ailelerde hem de okullarda değiştirmek isteyen biriyim. Var gücümle bunun için uğraşıyorum. Dünyanın en saygın araştırma şirketi Gallup’a göre dünyada mutluluk sıralamasında 74.üncü sırada bir ülkeyiz. Ailem, akrabalar, komşular, herkes, “Özgür, yine birinci olmuş!” deyince, babamı mutlu görünce, benim bilinçaltıma şöyle bir şey yerleşti: İnsanlar, beni birinci olduğum için, başarılı olduğum için kabul ediyor ve seviyor. Babam da… Ben de başarımla kabul göreceğimi düşündüm. Ve o andan itibaren de sürekli başarılı olmak için uğraşıp durdum.Sanki sadece başarılı olursam onların gözünde değerli olacaktım. İşe yarayan nedir biliyor musunuz? Tek başınıza kaldığınızda, huzur ve hissedebilmek. Var olan durumu olduğu gibi kabul etmek. Şimdiki aklım olsa o okullara gireceğim diye kendimi parçalamazdım. Çok bir şey ifade etmiyor aslında. Dünyanın en depresif öğrencileri Harvard’da. Neden? Çünkü hepsi başarı odaklı. Oraya giriyor ama aynı anda depresyona da giriyor. Sizin için hangisi önemli? Çocuğunuzun okuldaki başarısı mı, yaşamdaki başarısı mı? Robin Williams niye intihar etti? Hollywood’un en ünlü, en başarılı insanlarından biri niye intihar ediyor? Çünkü içindeki boşluğu, dışarıdan gelenler; başarı, para, şöhret dolduramıyor. Yetmiyor. Kimseye yetmez. Benim çocuğum ne olsun biliyor musunuz? Bir kafede çalışsın, yeter ki iç huzuru olsun.” Dr. Özgür Bolat Psikolog
Показати все...
👍 12