GAZZE RİSALESİ
(21. Bölüm)
Çözüme Dair
Her Müslüman, Âdem’in, Nuh’un, İbrahim’in, Resûlullah’ın (sav) yollarını takip eden muvahhitler kervanının onurlu birer halkasıdır. Bu ulvî hakîkatin farkına varıldığında, ümmet, izzet ve şerefine yeniden kavuşacaktır. Bir ‘zincir halkası’ olmakla, ‘zincirin halkası’ olmak aynı şey değildir! Evet, bir ‘tespih tanesi’ olmakla, ‘tespihin tanesi’ olmanın aynı olmadığı gibi. Her bir Müslüman, kesintisiz devam eden ümmet zincirinin halkası; vahdet kervanının izzetli yolcusudur. İşte ümmet bilinci ve ümmetin ferdi olmak buradadır!
İmam Malik (ra) şöyle demiştir:“Bu ümmetin hali ancak evvelkilerin ıslâh olunduğuyla ıslâh olunur. Şüphe yok ki, ümmetin ilk kuşağı ve en hayırlısı olan Ashab, Kitab’a ve Sünnet’e sarılıyorlardı.” Dün olduğu gibi bugün de Tevhid, Kur’ân’ın ana mesajı ve bütün meselelerin çözüm kaynağıdır. Dolayısıyla Tevhid yani “Lâ İlâhe İllâllah” doğru anlaşıldığında her şey doğru anlaşılacak, “O” yanlış anlaşıldığında her şey yanlış anlaşılacaktır. Siyasî istikâmet mühimdir. Varlık hakkında doğru tasavvur ise çok daha mühimdir. Bu husus, aslî olanın önceliğidir. “Lâ İlâhe İllâllah” özün özüdür, din ile hayatın bağını doğru kurmanın önceliği ve de biricik imkânıdır.
Siyasî istikâmetin vahyin inşâ ettiği tasavvura dayanması, dünü, bugünü ve yarınları doğru okumanın teminatıdır. İbn Kayyim el-Cevziyye diyor ki, “İbrahimlerini yetiştirmeyen Müslüman toplumlar, nemrutların sayısını çoğaltmaktan başka bir şey yapamazlar.” Buradan aldığımız mesaj, İbrahimlerini yetiştirme çabası içinde olmayanların, nemrutlara sövüp-sayarak şikâyetçi olmasının anlamsızlığıdır.
Bir topluluğun içinden çıkan yürekli ve adil insanlar maskeleri indiren el olmadıkça, yanlışın ezberi hüküm sürmeye devam edecektir. Ezber bozmak adil ve yürekli insanların işidir. Kendini ve hatalarını tekrar eden bir zihin havzasında dolaşmak, çoğunlukla içinde bulunulan ânı doğru okuyamamaktan kaynaklanır. Zamanın ruhuna teslim olmadan; zamane çocuğu olmadan, ânı/zamanı doğru okuma zorunluluğu vardır. Kezâ ‘iman edenler, zamanı diri tutanlardır.’ O halde ümmetin sorunlarını yine ümmetin samimi ve de âlim evlatları çözebilir.
Kardeşler olmaya inanmak ve samimiyetle vahdeti sağlamak gerekir. Vahdetin, kalıcı ve sürdürülebilir olmasının yegâne imkânı ancak tevhid üzere kaim kılınmasıdır. Gelinen noktada ümmetin içinde bulunduğu sorunların bütün sebebini dışarıda/başkalarında aramak; başımıza gelenleri sadece Batı’nın ve dahi bâtılın şeytanîliği ile açıklamak aslında kendi gerçeğimizle yüzleşmekten kaçıştır. Evet, kurdun vazifesi yemektir, her türlü hile ve komployu düzmektir! Bu aşikârdır ve tereddüde mahal yoktur. Ancak burada, kuzunun ve dahi çobanların hiç mi suçu, mes’ûlîyeti yoktur? Sorumluluğumuz, Batının komplolarını sayıp durmaktan mı ibarettir? Batının, egemen güçlerin en sofistike komplosu, kitleleri komplo teorisyenliğiyle meşgul etmek, paranoyak psikolojiye esir almak olsa gerek.
Unutulmamalıdır! Yanlış yolda olanlar kendilerini meşrûlaştıracak araçları üretmekte son derece mahirdirler. Bütün sorunları kendileri dışında görenler, kendi gerçeğini görmek istemeyen psikiyatrik vakalardır. Komploculuk hastalığına müptela kişi, sadece ötekinden bahsetmekle pasifizmi meşrûlaştırmanın yaman taraftarlığını yapar. Hem kolay hem de nefse hoş gelen bir yönü vardır bu çıkmaz yolun! Ne yapılması gerektiğine dair tek bir kelime duymazsınız bu tiplerin ağzından. Çünkü onları işgal eden bireysel ve dünyevî çok işleri vardır... Diğer taraftan konuşacakları tek gündem ve sermayeleri ise, bilgiçlik taslayarak kendileri dışındaki her şeyi, herkesi üst perdeden yorumlamaktır. Oysaki Müslüman, olan-biteni Müslümanca bir bakışla değerlendiren; yapılmaması gerekenleri söylemenin yanında, ne yapılması gerektiğini de söyleyip gereğini yapandır!